Thursday, February 11, 2016

kimseye ihtiyacım yok şekerim

yalnız ve güçlü kadın mitinden çok sıkıldım. bunu böyle dümdüz söylemeye hakkım olduğunu düşünüyorum, çünkü tam da olay mahallînden bildiriyorum.


insanın biriyle beraber olmamak istemesini anlıyorum. bu da bir tercih. ama yine aynı düşünce geliyor aklıma, bunu tercih ederek yaşayanlar bu kadar dillendirmezler. söylemiş miydim, sürekli aynı şeyi anlatanların, öncelikle kendilerini ikna etmeye çalıştıklarına inanıyorum. kafasında aynı konuyu tekrar tekrar tartışıp, çevrenin onayını almakla kendini haklı çıkarmak arasında bir yerde.



yalnızlığımla iyi anlaşırım. kendime ait bir mekânım olmasını, her şeyin üstüne kapıyı örtmeyi severim. bu illa fiziksel de olmak zorunda değil. bir konudan bahsetmemeyi bilinçli şekilde tercih etmek gibi. oysa bu mitte söz konusu olan başka bir yalnızlık. bekar kadın olmaya dayalı çok. kadının hayatında erkek arkadaş da olmamasına. "faturalarını da kendileri yatıran kadınlar" 
 yazısını okuduğumda hissettim bunu. "her işimi kendim hallederim, başkasına ihtiyacım yok şekerim." hadi ya!

yeni bir eve taşındım. çevremdekiler sordu, yardım edilecek bir şey var mı? tabii, dedim. dolabın kurulması, bir de perdeler için korniş takılması gerekiyor. hemen, dediler. haftalar geçti, ses yok. her görüşmemizde bir bahane. inek içti dağa kaçtı. dolabı başka bir şey için eve gelen ustalara yaptırdım, perdeler için zamanımız yok, dediler. şehirde yeniyim. çevremdekilere birilerini sorduğumda yine aynı yardım sözünü işitiyorum. bir gün canıma tak etti, matkabı aldım elime. taktım perdeleri. önce çok mutluydum. evet, kimseye ihtiyacım yoktu. sonra üzüldüm. çünkü yardım edecek kimsem yoktu. hayat böyle geçmez, diye fısıldadım kendime. hüzne dayanamadım. belki de geçerdi. işte o ikna turları o zaman başladı bende. herkese anlattım. biliyor musunuz, ben perdelerimi kendim taktım. bir övgüler, bir hayranlıklar. boş. kimse de demedi, bir perde taktıracak kimsen bile yok.

hikâyeyi dinleyen tek bir kişi dedi, seninle kimse evlemez. az önce aldığım övgülerle gülen yüzüm dondu kaldı. her işini kendin yapıyorsun, kimseye ihtiyacın yok. itiraz etmedim. etsem de hiç bilmediği bir şeyden bahsedecektim. anlayamayacaktı ve ben dert anlatmaktan çok yorulmuştum.

evlilik ihtiyaç üzerine kurulu değildir, demek istedim oysa. birini hayatını kolaylaştırdığı için sevmemelisin. hatta asla bunun için evlenmemelisin. bir anı paylaşmalısın. tek bir an. sessizliği bölüşmelisin ya da. sonra okuduğun bir cümleyi anlatıp üstüne saatlerce konuşmalısın. rakı sofrasına kurulmalısın karşılıklı. arkada sevdiğiniz şarkılar çalarken ince ince eşlik etmelisin. yeri gelince kavga etmelisin. belki de avaz avaz. hatta birkaç gün konuşmayarak. özlediğin için, onsuz keyfin bozuk olduğu için ayrı kalmaya dayanamadığın barışma anları. burada kadın-erkek ilişkisini çıkar, iki arkadaş koy yerine. iki kardeş. anne/baba-çocuklar. yalnız ve güçlü kadın sınırının dışında kalanlar.

yalnız ve güçlü kadın miti tüm bunların üstünü çiziyor. bu paylaşımları yok sayıyor. birlikte üretmeyi, birlikte büyümeyi. üstelik bunu diğer kadınların üstüne basarak yapıyor. sen her şeyini kocana hallettiriyorsun, bak bana, tekim! sense eziksin. (bunun bir de çalışmayan kadınlara uygulanan psikolojik şiddet versiyonu. o konuyu ayrıca konuşuruz bir gün.)

kadınlara özgürlük istemek, yalnızlık talebi ya da meşrulaştırması değil. sanırım bir şeyi bir yerde ya çok yanlış anlatıyoruz, ya da yanlış anlaşılıyor. civciv-tavuk.




No comments: